30 Ocak 2012 Pazartesi

BELKİLER SOKAĞI SAKİNLERİ

1) HER HAKİKATIN BAŞI KİBRİT

'' bizler Nasreddin Hoca torunlarıyız. içimizde hep bir ümit var; ya severse ? '' M.Menteş

 Muhammed Ali bile kibritin hakikatine inanırdı. Dini bir vesileyle de olsa cebinde kibriti eksik olmazdı. Lise çağlarımda büyüklerin anlattığı bu ve bunun gibi hikayelerle büyüdüm ben. Muhammed Ali'nin tek yumruk nakavt hikayelerinden çok dinlediğim tek hikaye ise benim bu dünyaya gönderilişimdi. Rivayete göre alt komşumuz olan diğer evrenden, bu dünyaya bir 'sokağı' bulmak için yollanmışım. Silüetim insan, gönlüm kibrit misali. Reaksiyona bağlı ateşimle; kah insanları aydınlatır, kah canını yakardım. Bir gün öyle bir parladım ki aşık bile oldum. O benim dünyam oldu, dünya dedikleri ise olsa olsa mahalleydi onun yanında.
  Sanırsam hikayemin konusu görev için yollandığım sokaktı. Bütün senaryoya kahvaltının yerini kahveli nikotin sakızının aldığı bir sabah karar vermişim. Örf ve geleneklerin değişmesi canımı sıkıyordu ancak onlar bütün bir geceyi bile sakıza çevirmişlerdi. Dedikleri gibi dünya gittikçe aydınlanıyordu, dünyanın diğer ekseninde 'belkiler sokağı' sonsuza dek kendisini karanlığa terketmişti. Kurtarıcısı hepimizdik, yola ilk koyulan bendim. Pes etmedim, karanlığa koşar adım alkış tutmak neymiş ben ilk orda öğrendim.

2)BU DÜNYANIN KÜÇÜK PRENSİYİM

  Ben yola çıkacağım için mi hava sislerle kaplıydı ? önemsizdi. her zaman karşıma sisler inşa edilmişti zaten. ben başka dünyaların görevlisiyken sırf keyfime lise hayatına atılmıştım. o kadar çok sis inşa ettiler ki önüme buna da aldırmadım. sisler yaratmak sadece yağmurun kendini belli etmeden ıslatmasıdır. eğer yağmur sizi ıslatarak suçlu olmak istemiyorsa sislerini yollarlardı. benim öyle yağmurlar gördüm ki meslekleri bile vardı; kimisi isal olup tuvaletten eksik olmayan öğretmendi, kimi sokak çocuğunu döven polisti, polislik mesleğiyle dalga geçen şımarık kızlar-erkeklerdi. karşıma uygunsuz çıkan kütlesi bile değişken olan her cisime üflemeyi öğrendim. bazen öyle üfledim ki yolumun ne kadar açık olduğuna ben bile inanamadım, herşeyden önce engeller nasıl basit aşılırmış onu bildim. bilmenizi istedim.
***
  Veda etmek zordur eğer seviyorsanız. kim olursa olsun kurduğunuz hayalleri yeni bir yol uğruna yırtıp atmak gözyaşı olarak döner sana. benim için de bir o kadar zordu veda vakti. çantam hazırdı, sıkıca giyinmiştim. büyük validenin dediği gibi içime atlette giymiştim. ben zaten üşümezdim, maksat seven sevdiği için üşümesindi. kapıyı açtım yollanmak için, valide ''akbilini aldın mı ?'' dedi, yolum tabanvay dedim. gazete kağıdına sardığı yarım ekmeği tutuşturdu elime, öpmedi bile anahtarını al dedi. ben o dünyanın küçük prensiydim, hiç birşey olmayacaktı olası sakat bir durumda. tek sorun bana da fiyat biçicekler diye korktum.

'' insanlar artık her şeyi satıcılardan alıyor. ama dost satan bir satıcı olmadığından insanların dostları da yok artık '' Küçük Prens

3) YALNIZLIK ALLAHA MAHSUS

''Hayat beni neden yoruyorsun ?'' Serdar Ortaç

Yalnızlık allaha mahsustu, bunu da küçükken gittiğim maçlarda öğrenmiştim. Gençken harmanım çoktu. Elalem arkadaşlarıyla stres atardı. Oysa bana arkadaşlarım iğrenç yaratıklar gibi geliyordu. Sevemedim hiç birini, sevmekte zorunda değildim. Ben sadece görevliydim. Bir süre tribün alemini kovaladım, orda ayıkmıştım mevzuya. Varsa Allah; yalnızlık bir tek ona mahsustu.

 Üniversite de biraz daha kendime uygun arkadaşlar bulmuştum. Özellikleri az, güveni bol. Afisi yok dirayete bağlı güven çok olanlarından vardı hep yanımda. Ders çıkışlarında sürekli takıldığımız bir kafe vardı. Günün akışına göre kafamızı eseni yapardık.Öylesine sahiplenmiştik ki biz o mekanı, mekanın sahibi bile yoktu. İki masa vardı. birinde ben ve arkadaşlarım otururduk, diğerinde hayali silüetler. Yine günlerden bir gün ben ve arkadaşlarım dediğimde aralarından bir tanesi ''biz'' demenin herkesi eşit yaptığını söylemişti. Eğer ben ve dalyaraklar gibi cümleler kurarsam, psikolojik olarak kendimi öne çıkardığımı anlatmışlardı. O günden beri her yapılan kötülükte biz demeyi bildim; hepimiz zenciyiz, hepimiz mehmetçiğiz, hepimiz ermeniyiz, hepimiz anamızın amında çıktığı kadar ağlıyoruz... dediğim gibi bu dünyanın küçük prensiydim ben, kimi istersem o kafede bulabilirdim. tek yapmam gereken biraz inanmaktı. inanmak başarmanın yarısıydı.
 Bugün hayali silüetler kahvesine uğramanın vaktiydi. cebimdeki bozuklarla belkiler sokağı haritasına tav olduktan sonra aynı haritayı elime alıp ışınlandım kahveye. kimse bilmesin diye ışınlanma gibi hayali bir kapı yapmışlardı kahveye, azıcık hayalgücü yeterliydi içeri girmek için.
 Bu silüetler hep aynı masada otururlardı, oturdukları masaya sertçe vurarak beni bu sokağa götürebilecek biri var mı diye sordum. biraz sertçe sordum lakin o dünyanın küçük prensi bendim bunu anlamanız gerek.
 Aralarından en eskisi davetime icabet etti, adı silik laf'tı. evet ulan bu hayali silüet'in bir adı vardı o da '' silik gaf'' tı

 Vukuata hazır çocuklar gibiydim, saatleri ayarladık. Dönülmez akşamın ufkunda yola hayıflanmamak üzere başladık.
 İnanmak başarmanın yarısı diyenlere hiç ama hiç inanmadım. olsa olsa başlamak inanmanın yarısıydı, inanmak      önemliydi. bu dünyada herkes bir bok başarır. ya bir bokun bile neler başarabileceğine inanan kaç kişiydik acaba ?

4) BAŞLANGIÇLAR ZORDUR, HER BAŞLANGIÇ GÖREVİNİ BEKLEYEN BİR SONDUR

 İstenilen bin türlü yeni bir dünya söylemi vardı. ben bunların hepsinin olduğu bir sokağa gidiyordum. artık; ne kel müdür yardımcılarım, ne ispikçi götlek bebeler, ne kabız devlet yöneticileri, ne para basan avm'ler olacaktı. buna benzer o kadar hayal olmaktan çıkmış gerçekten kurtulacaktım ki, kurtarmaya giden değil de kurtarılan olmuş gibi hissediyordum. yeni sokağımda adalette olmayacaktı, tıpkı eski yaşadığım mekan gibi. dünyada adalet var derlerdi; yer miyim ulan ben ? amerikada bir bebenin su püskürttüğü silah filistinde bi bedenin katili oluyorsa o dünyada asla adalet olmayacaktı zaten. adaletsiz bir dünyanın adaleti için yolu mübah saymıştım.

 Zafere ulaşmak için yer yolun kabul gördüğü kapak zaferler dünyasını hiç sevmemiştim zaten. imkanım olsa her sokakta yatan için dünyanın altındaki sandalyeyi çekerdim. imkanım olsa aşkları rakı masası muhabbeti olsun diye yaşatan bu dünyayı en yakın arkadaşıyla aldatmak isterdim. imkanım olsa aç insanları aç bıraktığı için değil, bizi onları düşünmeyecek kadar robota dönüştürdüğü için suratına tükürürdüm puştun. ve imkanım olsa her dövülen sokak çocuğu hatrına, bakkalı olupta süpermarket temizlikçisi haline gelen abi için, ağlattığı her çocuğun gözü yaşı ıslaklığına, yasakladığı her kitap sayfası aşkına, yarattığı bu düzen uğruna canını yakardım. ve o dünyaya inat onu değiştirmeye gidiyordum. onun kaypak zaferlerine ulaştığı tek yol yerine kendi yoluma gidiyordum ben. tüfeklere inat yapılan her pisliğe kibrit yakarak gidiyordum. merhaba benim bir diğer adım can yakan
şimdi de kibritle seni yakacağım.

''Cehennem dediğin dal odun yoktur, herkes ateşini kendi götürür'' Pir Abdal Sultan


5) ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA


Üç günlük dünyanın sonuna geldik ulan artık. uzun değil ama zor bir yol katetmiştik. tıpkı validenin fırına yollaması gibiydi, sigarasız kalınan sabahların bakkal yolu gibiydi. uzak değildi, düşündüğümüz kadar. o kadar farklı insanlar görmüştüm ki bu yolda silik gaf'ın zamanında başına gelen cinstendi. şimdiden lanet etmiştim kişiliksizlere. bu gibi durumlarda çok söylenen bir söz vardır; herkesin kendi kapısının önünü süpürsün diye. benim elimde faraşta vardı süpürgede ancak inat etmiştim kendi kapım yerine başkasının kapısının önünü temizlemeye. hayatı matematik olmuş insanların çapını bozmaya inat etmiştim. artık onları sabit bir pi sayısı olmaktan kurtarıp var olan çemberden çıkaracaktım. yolun sonuydu; giriş kapısını araladım. boşluğu görmüştüm ve benden önce o boşluğa düşen insanları. hayalleriyle bu noktaya gelen ama hayallerinde kaybolan insanların düştüğü araf meydanınıda geçmiştim. sanırsam olayın en zor kısmıydı burası, evet küçük umutlarla büyük hayaller beslemek güzeldi. yeni dünyalar yaratmak herkesin hakkıydı ancak yaşadığı yeri ayırt etmek ana hakikattı. ben yaşadığım alemi aştım, aştığım alem kadar sözüm var. vay arafta kalanların haline. arafta kalanları hatrına yaşadığımız üç günlük dünyanın üç günüde bayram olsundu.


'' Üç günlük dünyanın, üç günü de bayram olsun '' M.Menteş / Afili Filintalar


6) BELKİLER SOKAĞI


'' Kurduğumuz hayallere rağmen değişmeyen dünyanın şerefine '' To Vlemma Tou Odyssea


Artık hepimiz belkiler sokağının sakinleriydik. 
Eğer bu dünyanın geldiği aydınlanma seviyesi kimin göz pınarını yakıyorsa
bu sokağın sakiniydi o da
Kurulan hayallerle gelinirdi bu mekana
Hayallerini yıkan gerçeklerdi nefret ettikleri
Ve hala içimizde kalan ''belkilerle'' gülebiliyordu bu sakinler
Hala bir playstation koluyla hayat yönetmiyorsa o sokak sakini, belkileri sayesindeydi


Belki bir gün gelir diye


Belki sevgililerini gerçekten severler de rakı masası fiyakasından kurtarırlar diye


Belki artık makinalarda tuşlarla yönettikleri futbol maçı yerine sokağa kurdukları taştan kalede maç yaparlar diye


Belki para çarkı olan AVM'lerin yerine yapıldığı, parklar yeniden köşebaşı türer diye


Beşiktaş iskelesinin yanındaki çaycı, kabız bir vekilin güvenliği için kapanmasın diye


Sırf çocuklar değil martılarda yetim kalmasın diye


Artık sevgi dolu sözcükler yapmacık gelmesin diye


Büyükpeder ve büyükvalide ziyaretleri bayramdan bayrama denen kısma tav edilmesin diye


Huzurevinde çocuklarını bekleyen takoz dede ağlamasın diye


Belki tek temizlenen şeyin, o parklarda bi gece önce muhabbet döndüğünün kanıtı olan çekirdekler 
olmasın diye


Belki çıkarı olan dostluklar yerine, aynaya bakarcasına ağladığımızda ağlayan görürüz diye


Hani olur diye söylemiyorumda, hala yanan bir kaç ışık varsa onlarıda kapatırız diye


Adaletsiz dünyaya, adaleti kağıtta yazanların dışına çıkarırız diye


Belki değer verdiğimiz birinin gözünden bir damla yaşa kıyamayız da kibrit gibi parlarız diye


Belki bir gün paraya bağlı düzen sona ererde, satın aldıkları güneşi herkesle paylaşırlar diye


Son bir ümit kalan belkiler vardı işte
Bütün dünya bir yana dursun; ışıktan vazgeçmiş karanlıkta duruyorlardı
Yaşadıkları yere mecnun, hallerinde memnunlardı


Belki de artık siz o kadar yol alıp belkiler sokağı sakini olmuştunuz. 


Merhaba ben bu dünyaya her ibneliğe inat kibrit yakmak için yollandım
Eşlik edermiydiniz ?


''Konuşsam faydası yok, sussam gönül razı değil'' Atasözleri kitabı


İyi geceler


Sadece Senin Olmak İstedim
Herşey Biter
Cherokee
Benimle Uçmak İster misin
Yaşamak İstemem
Köle
Oyuncak Dünya
Çok İstiyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder