25 Ocak 2012 Çarşamba

Renkli Külü Olan Sigara

 Felsefeyi Dekart'a yedirecek düzeyde şüpheci bir insanı anlatayım bu gece size. O da pek sevmez geceleri, vakit geçmez haliyle o saatlerde. Uğraşacak belli başlı birşey yoksa iş başa düşer. Vakit öldürmek amaçlı sorular sorulur zihne. Aynen tam bu anlattığımı yapan biriydi. O genelde insanların davranışları yerine çok ufak hakikatler arardı   ''acaba dünyada kaç mum yanıyordur, bu mumların kaçı kibritle yanmıştır, ekvatorda yağmur yağıyor mudur, buzullardaki penguenler uçsa nereye giderdi, afrikadaki akrepler siyahta siyah oldukları için mi onlara kötü diyoruz ? Neden bu akrepler kötüydü, sevilmezdi ? Siyah diyeydi çünkü diğer renkteki akrepler hakkında bu kadar kötü söz söylenmezdi. Ama siyah olması onları kötü yapmazdı. Nerden bilirdik belki bu akrep bir termit kabilesine yuva yapmıştı, belki yaşlı bir karıncanın ekmeğini yuvasına kadar taşımıştı, belki de doğruydu sertçe kol darbesiyle bir tırtılı tahtalıköye sefer etmişti.''  gibi. Bunları düşünürken şarkı dinlemeyi severdi, yanında ise kahve içmeyi. Kahvenin gönül arkadaşı sigarasıydı. Kırmızı malbuş içerdi. Kahve Leyla ise sigarası Mecnundu onun için. O ise fuzuliydi, geceye göre kahramanlarına rol verirdi. Sabah ezanı vakti de gelmişti, bir sigara saklardı ezana. Cama çıkar uçuşan martıları izleyerek nefeslenirdi; mistik ezan sesiyle. Ezanın bitmesiyle uyudu hemencik, gece ayakta kalmanın yorgunluğuyla uyuyakalmasıda pek sürmemişti.
   Takriben saat üç gibi uyandı bizim eleman. Hava o gün fena halde pusluydu. Lakin hava puslu diye mi kendini kötü hissediyordu, yoksa kendini kötü hissettiği günlerde mi hava puslu olurdu ? içine sinmemişti o gün.  ne derler bilirsiniz arkadaşlar ;
'' düz ovada yağmurdan kaçılmaz, göte giren şemsiye açılmaz ''
 çok irdelemedi, karnı açmıştı çünkü. Ufak bir leyla ile mecnun sahnesinden sonra çıktı evden. Yarım ekmek kaşar-salam için bakkala uğradı. Midesini dolduramadan ayrıldı, bakkaldan aldığı tek şey sigaraydı. Kitap alacaktı. her zaman kitap aldığı dükkana yol almaya başladı. Gidişi belliydi; otobüs. Otobüs diye geçmemek gerek. Bu eleman insanları yaptıkları her şey için ayırabilirdi. Ancak yaptığı ayrımcılık değildi önyargıydı. Ona göre otobüs kullanan biri hayatını düzenli bir şekilde yaşayan bilinçli insandı. Aynı zamanda insanları incelemeyide severdi. Bunlar çok gereksiz detaylardı, onun için bütün hatıralarının bulunduğu kadıköye gelmişti. ÇARŞI durağında indi otobüsten.
   Önce kitap aldığı dükkana uğradı. Ancak bir kez daha eli boş dönmek zorunda kaldı. Eve dönecekti, otobüs durağına gereken yoldan gitmezdi dönüş yolunda. Çok sevdiği bir sokak vardı oradan geçerek devam etti. Sokak bittiğinde gözünden bir damla yaş geldi, serçe parmağıyla aldı nemini. Kahvaltı eksikliği nedeniyle iyice de acıkmıştı üstelik, sigarasından çektiği her nefeste daha da fazla hissediliyordu açlığı. Yine her Kadıköy'e geldiğinde köfte ekmek yediği yere gitti, cebindeki bozukları vererek bir yarım köfte yaptırdı. Afisi bol değildir lakin soğan, domates ikilisi pek bir doludur. Midesini tav etti köfteye ama buda canını sıkmıştı. Kalabalığın bakışlarına aldırmadan elindeki köfte ekmeği de fırlattı dönüş yoluna koyuldu, bindi otobüse. Oysa en sevdiği şeydi köfte yemek.
    Ev yolu uzak değildi, uzak olsa da bu kadar yıkıma karşın pek koymazdı o yol. Tabanvayı seçti yollandı.
    Şimdi şu eskiydi bu eskidendi gibi bir çok laf duymuşsunuzdur eminim ki. O da hiç sevmezdi bu muhabbeti ancak cümle yapısı benzese de eskiler her zaman daha iyidir fikrini savunurdu. Ona göre iz bırakanlar unutulmazdı. Beş yıl sonrada bugün iz bırakanlar unutulmayacaktı.

       Sabah yarım ekmek almaya gittiği bakkal artık yarım yapmıyordu. Hijyeni bol hem de tadı güzel ama bir o kadar soğuk sandviçler gelmişti tezgaha. Oysa onun istediği ekşimiş kaşardı, n'olacağını bilerek yediği yarım ekmekteydi.
       Çok geçmeden zamk kadar yapıştırıcı hayat kadar apıştırıcı ikinci yıkımı yaşadı. Kitap almak için gittiği pasaj tuzla buz olmuştu. Sordu soruşturdu ve yerine AVM yapılacağını öğrendi. Kim istemezdi ki yemekli ve her kitabın satıldığı bir mağazaya sahip AVM, para basan bir çark. kim istemezdi ? ancak istemiyordu bizim eleman, onun gözü mağaza girişinde bulunan '' dünyada şu kadar satıldı '' reklamında değildi. O kitapçı amcayı istiyordu, tam yokluğa düşmüşken onun ayarına göre kitap veren adını bile sormadığı o kitapçı amcadaydı. Ve bu amcanın tabi ki bembeyaz sakalları vardı.....
       Kitabını alamamıştı haliyle, dönüş yolu rotasından o sokaktan geçiyordu. Çok sevdiği o sokakta bir dolu hatırası vardı sevgilisiyle. Bilirsiniz arkadaşlar sevgililer ayrılınca değil unutulduğu zaman eski sevgili olurlar. Aynen bu hesaptı onun sevgili dediği de. Yürümeye devam ettikçe bütün kafelere bakıyordu çok gecikmeden gördü sevgilisini. Malum her hikayede ki gibi onun yerine başka bir lavuk vardı artık. Gözünden tek yaş gelirken eski bir hatırası gelmişti aklına (bir bar da sex yaparken basılınca topuklamışlardı beraber ve o kafeye gelmişlerdi birbirlerine gülerek sigara içmişlerdi, onun için bu samimiyet unutulmayacak cinstendi). Bu olay aklına gelince nasıl bir kalp ağrısı oluştu siz düşünün canlarım. Belki o yaşadığı anıları yeni sevgilisiyle yaşayacaktı kız, belki öpmeye bile kıyamadığı dudaklara beş dakika sonra o hödük attıracaktı. Bilmiyordu, bilmekte istemiyordu. Ben de bilmiyorum zaten lan acılar dolusu.
         Sıra geldi enerji, mutluluk kaynağı köftesine. Her eksik mutluluğunu solucan gibi tamamlayan ne eti belirsiz, mikrop yuvası köfte bile değişmişti. Bir zengin firma da tezgahı alıp, afilli bir köfteci yapmış. Hem aynı fiyat, aslında daha lezzetli hem de çok temiz köfteler yapıyormuş. Anladığınız gibi hepinizin sevdiğinden. Ancak o tükürüksüz köfteyi de yemedi, yarısına gelince de fırlattı attı. Acaba mideyi kanatmadan eve gidebilir miyim ? heyecanı vermiyordu neo-köfte.

Eve döndü o gün dönmesine ama aklında ki soruları yanıtlayamadı,

''Gerçekten o gün hava puslu diye mi bunlar olmuştu, yoksa hayal kırıklıkları olacağı günler mi hava puslanırdı?
Peki ya akrepler ? 
Onlar da beyaz mıydı acaba bir zamanlar ?
Ya köfte ekmek? Akrep rengine benzeyen kül olmuş seyyar köfteciler yoktu artık.
Peki yeni yarım ekmekler çok mu keyif veriyordu, ya da sandviçler ?
Akrepler siyahken kötüydü de beyazken çok mu iyilerdi ?
Ya bu sigara onunda külü siyahtı. 
Peki külü daha renkli olsaydı yararlı mı olacaktı ? '' tüm derdi buydu, çok düşündü bulamadı. 
Renkli külü olan sigara bekledi kandırılmak için...
İyi geceler.....
     
     Akrebin Gözleri- Erkin Koray
      Karlar Düşer- Akrep Nalan
 
https://twitter.com/#!/birkibrityak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder