4 Temmuz 2012 Çarşamba

Arzular Şelale Kib-rit

Kibrit Hakikati; insanın kibrit gibi içinizi aydınlatacak sekilde yakmasidir, kibrit gibi parlayarak gulmesidir. 


Kibrit semboliktir bu olayda, önemli olan kibritin kimin elinde olduğudur.
Ve kibritin sahibi insan size bir çok avantaj sağlayabilir, bir o kadar da degersizlestirebilir.


1- Aslında maliyetiniz bes kurustur, ancak çevresel faktörlerden dolayı fiyatınız cuzi bir miktarda artar, on kuruş olursunuz. Sizi pahabicilemeyecek görebilecek tek kisi sevdiğinizdir. Bir tek ona parlamanız muhteşem gözükür, oysa başka bir insan için sohben yakmak için kullanılırsınız, ornegin ocakta yemeğini unutan bir anane. Aslında gercegi görebilme süresi siz sönene kadardır. Siz sondugunuzde her yer karanliklasir, karanlık nüfus sayımı su sekilde yapılır ; hayatta kalanlar bi sigara yakar...


1.5- Acaba küçükken yere düşen bonibon mu daha çok aglatmistir Yoksa degersiz olma silsilesi mi? Neredesin Elif şafak, neredesin İsveçli bilim adamı ?


 2- Yanmak sizin elinizde olan bir hadise değildir. Ben illa yanicam dıyorsanız, tatile gittiğiniz babanız gibi yanarsınız; kollar siyah, vücut Ülker beyaz labne peynir gibi kalır mazallah. Siz koca bir kutu kibritsiniz, lakin sizi yakacak insanın karşınıza çıkması anlık birseydir. O isterse yanarsınız, sürtünme kuvveti şart hacı, sizi kalbine sürtecek, sonra parla babam parla. İstersen en baboli kibrit ol, barutsuz ateş yanmaz, ateş olmayan yerden duman çıkmaz.


3- Yandım diye geçinmeyin, siz üflemekle sonmeyen ateş değilsiniz sonuçta. Ruh orospusu tabiri kullandığımız kisiler siz daha yeni parlamisken üfleyebilir, bu da size koyabilir. Yok haci koymayabilir, ancak doz asımı halinde acaip sayko, çok sekili depresif haller oluşturabilir. 


Doz aşımı: aldatılmak, birden fazla yalan, aldatılmak, sizden değerli birinin olduğunu öğrenmek, daha degersiz oldugunuzu o kisiden öğrenmek, aldatılmak, aldatılmak, ve yine aldatılmak hacı.


Kibrit sadece bir kere yanar, ve bir kere soner.
Her kibritin bir yakılıs amacı vardır, çok derin düşünmeye gerek yok, sonuçta atom parçalamiyoruz sadece seviyoruz. 


Kibrit hakikati, 
Ask bir kutu kibrittedir, 
Kibrit ve kibriti alan arasındadır, 
Kibrit sahibi olmadıkça kibrit bir ömür yanamaz, 
Kibrit olmadıkça kibrit kutusu, kibrit kutusu olamaz, 
Her kibrit parlayarak yanar, 
Elbet bir gün söner. 
Kibrit kadar hayali parlamanız, 
Kibrit gibi sonmemeniz dileğiyle. 


Arzular şelale, iyi geceler. 


http://www.youtube.com/watch?v=bPE2zKbORF0
http://www.youtube.com/watch?v=kuWr7U8N_Hc

14 Haziran 2012 Perşembe

YILDIZ MASALLARI

Hayatin bazi sahneleri vardir. 
Mesela bir filmin basrol oyuncusu olalim. 
Ve yildizlari sayalim. 
Hic bir film yildizlari saymakla bitmez. 
Goz takibi onemlidir, 
illa ki hedefler butun yildizlari saymaksa gozunden kacan yildizlari hatirlatacak biri gerekir. 
Boyle hikayelere yildiz masallari denir. 
Yildiz masallari, yildizlarda yasayan yaratiklardan ibaret degildir. 
Yildiz masali, ninniyle avutulup masallarla keklenen kalplerin tatminidir. 
Herkese ninni fisildayan birileri olur hep, 
Bazen hikayeyi o kadar erken bitirirlerki hikayeyi kendimiz tamamlarız
Nokta koyamadığımız hikayeler olurlar hep,
geç gelen noktalar gibi.
Nokta koymanın zorluğu orda belli olur,
virgüller hep zaman öldürücü işaretlerdir.
Beyin ölümü gerçekleşen kalbi makineyle hayatta tutarlar.
Sadece çevresindekilere, kalp çürür hesabı.
Bizim için noktalar bu akdar önemliyken,
ufacik bir noktanin kendini degerli hissettigi tek yer ise yildiz masallaridir. 
Nokta napsın hesabı ? Onu düşünmeyenler utansın.
Alayına nokta ulan, kalp temizlensin diye değil,
bari nokta yalnız hissetmesin diye.
Virgül şımarmasın diye, şımarıpta kan almasın diye.
Tabii hikayeyi nokta virgül üstüne kurarsak,
Her noktanin yeni bir cumleye, son noktanin ise yeni yazilacak romanlara yol actigini goremeyiz. 
X'e çok değer verirsen y'yi bulur, z olur eşittirin diğer tarafında kalırsın.
Onların toplamasına birbirini çarpması ifade etmez.
Çarpanlara ayrılmasını beklersin.

Neyse konumuza dönelim,
Hikayeyi biz yazmak istedigimizde sayfa sayisi bellidir, baskasi girince o masala sayfa sayisi degiskenlik gosterebilir. 
Her masalin sonu izafidir, kimine tecrube, kimine mutsuzluk sacar.
Her yildiz masalinda oldugu gibi iki kisi baslar saymaya; seven ve daha çok seven
Güzel ve çirkin,
Karizmatik ve şirin
Sonra kopar kayış ve der ki ''sen say, işin bitince bana soylersin.''


Bunu duymak çay içirtir adama, yaz sıcağında bile harareti alsın hesabına
Aslinda bütün malvarlığın küçükken saydigimiz yildizlar kadar olsun istersin, 
Sonsuz ve birden fazla saydigimiz coban yildizini istersin.
En cok yıldız senin olsun istersin, çünkü çocukken aşık olduğun şey yıldızlardır.
Bir an olsun kimseyle paylaşmak istemezsin,
çoban yıldızını birden fazla saymanın sebebide tam olarak budur.

Keske simdide en buyuk istegimiz tum yildizlar olsaydi.
Keşke şimdi de çocuk aklımız olsaydıda yıldızları isteseydik.


Ancak kaybettikten sonra tüm yıldızlara kavulabildik.
Keşke yıldızlara ihanet etmeseydik dersin.
Ne gerek vardı başka sevdalara, en güvenilir yıldızlardı dersin,
Keske hic büyümeseydik dersin,
Keske hic büyümeseydikte kanayan sadece dizlerimiz olsaydi hesabı.
Kanı temizleyen kadin annemiz olsaydi.
Keşke başımıza iş açan tek güzel kadın annemiz olsaydı.

Şimdi elimi yıldız kesmiş, kanıyor.






2 Haziran 2012 Cumartesi

ŞEREFE

Her gece şaraba vuran bir padişah gibi.
Köpeköldüren şarabı tadamayan II.Selim için,
Halısaha maçı yapmanın tadına varamayan firavun için,
Kürdan batırmadan yediği peynir ekmek yüzünden aşağılanan çocuk için,
İçinde kibrit ateşi kadar kısa ve öz ümitler bulunduranlar için,
Her cumartesi ümidini yıkmak zorunda kaldığımız cumartesi anneleri için,
Ve yine her gün ümit ne demek bize öğreten cumartesi anneleri için,
3 şekerli çay sevenler için,
Şarabı gazozla sevenler için,
Parası olupta paylaşımcı insanlar için,
Sensörlü lambanın adaletsizliğini anlayanlar için,
A harfini bize anlamlı kıldıranlar için,
Hayallerimiz için,
Hayallerinde bile kaybeden tarafta olanların adaleti için,
Annelerimiz için,
Eve beş dakika geç kaldığımızda meraklanan babalarımız için,
Tonton  ananelerimiz için,
Suavi'nin aksakalı için,
Patso yaparken patatesi bol bol koyan o abi için,
Sigarayı ters yakıp üzülenler için,
Hep aynı olan şarap için,
Kaybedenler kaybetti yazan mezar taşı için,
Kansere kaybedenlerin üzülmemesi için,
Ve kanseri yenenlerin içindeki mutluluk için,
Hayallerine geri vites yapmayan adolf hitler için,
Şair ceketli çocuk için,
Bir yanı mum diğer yanı eksik olanlar için,
Sayı saymayı mahalle maçlarında öğrenenler için,
Boğa yılanı görebilen küçük prens için,
Kimlik fotorafını göstermeye utananlar için,
Kuyruğu kesilen kedi, seks objesi görülen köpekler için,
Götünden soluyan kaplumbağalar için,
Ninja turtles için,
Laz burunlu fare; splinter usta için,
Şike soruşturmasından içeri atılan don vito carleone için,
Sütü seven kamyoncu için,
Sütü seven tetikçi; leon için,
Yaşına aldırmadan sevmeyi herkesten iyi bilen mathilda için,
Otobüste tereddüt etmeden yaşlılara yer verenler için,
Kalbi metrobüs kadar karışık olanlar için,
Kontu bulmaya gidenler için,
Kontesin aldattığı kontlar için,
Kont olmayı seçmeyenler için,
Kenan komutan için,
Orhan Gencebay için,
Irkçılığa inat
Siyah için,
Beyaz için,

Cumhuriyet adı altında monarşiyle yönetilen ülkelerin çaresizliği için
Bir bardak köpeköldüren içelim II.Selim.

Hayallerinden vazgeçmeyen herkesin,
Ve tüm hayallerimize rağmen değişmeyen dünyanın şerefine.

Cümleten hasta siempre ulan,
Alayına siyah beyaz devam.

30 Nisan 2012 Pazartesi

UYUYODUM DİYEN SEVGİLİ

Mesela bazı hakikatlar vardır; zamk kadar yapıştırır, hayat kadar apıştırır.

Örneğin, bir bukalemun avına yaklaşırken, avcı soyundan bir hayvan olmadığını anlayıp avından uzaklaşırmış. çok entresan dimi amınakoyim ?

İşte bunu öğrenmemi sağlayan hakikat sensin mesajıma uyuyodum cevabını veren sevgili. Oysa ne de güzel başlardı çay demlenen günler.

Uyanır uyanmaz mesaj attım sana büyük bir heyecanla biliyor musun ? ve akabinde aynı mutlulukla kahvaltı ettim. annemgil yeni zeytinde almıştı, çay da vardı, üç şeker atmıştım. mutluydum kısacası birader. kahvaltı bitip sigara içmeye gidince baktım telefona, mesaj vardı; senden değildi. senden mesaj gelmediğini görünce saatin erken olmasıyla ''uyuyodur minnoşum'', ''yatsın bitanem'', ''ayyy ne tatlı uyuyodur şimdi'' gibi bin tane gereksiz iltifatta bulundum kanımca. ancak şunu anlayın canlarım, bu iltifatlar gece kırılan kumandanın sirenleriydi.

Öğlen güneşiyle vurdum kendimi sahile, müzik dinliyor ayağına mesaja cevap bekliyordum börtü böceğim. Ve sen mesaj attığında çılgınlar gibi eğleniyorum demeyi bekliyordum. Aslında bir yanım gerçekten eğlenmiyo değildi, diğer yanım alengirliydi. sen mesaj attığında oto-kontrol yapıp cevap vermeyecekti. neyse ki beynime ihtiyaç kalmadı, atmadın amınakoyim.

Beynim yine iyi düşünüyordu, seni koruyordu. Başlarda kötü şeyler düşünmek istemedim muhterem sevgili '' dün çok yoruldu demek '', ''sms paketi bittiyse tabii'', ''ha doğruuuu uykusu çok ağırdı'' gibi kendimi teselli eden bahaneler kullandım.
şeytan azapta gerek, solumdan belirip kafamı karıştrıyordu.

-uyuyo mu ?
+evet iblis abi
-umarım tek uyuyodur aflasşifasfşasşl
+abi çok çirkin gülüyosun
-20 saattir uyuyo dimi siafşlkaslikfalf
+yılbaşına 10 saniye geç gir abi, tek dileğim bu.

Oysa o kadar envayi çeşit çılgınlık sonrası akşam olmuştu, dizi izlemek istemiyordum. açtım discoverry'i, bukalemunlar izliyorum. anlam veremiyorum, çiftleşiyorlar, renk değiştiriyorlar, mama yiyorlar, su içiyolar ve ben mal gibi bunu izliyorum. aslında bakarsan çay da demledim, sigara tüketimindeki artış olmasa aman sabahlar olmasın. ancak bana bu belgeseli iki paket sigara içirte içirte izleten sevgili sana soruyorum;

neden her gelen mesajı senden sanmamı istiyorsun ?
neden napıyo diyene sorana uyuyo dedirtiyorsun ?
neden böylesin olum sen ?
neden günün 20 saati uyuyosun ?
bana cevap vermemek için mi uyuyosun amınakoyim ?
çok kere düşündüm neden cevap vermediği, ve çok düşündüm siklemediğin günün sonunda uyuyodum demeni.
kendi kendime cevap bulamadım,
kıtalarca dolaştım bu sevgililerden bi tarafın uyuma hastalığını öğrenmek için
ilk çine gittim
sonra hindistan'a
ordan bütün kıtaları dolaştım
bizim sokağa geldim, laz bakkala sordum
hatta ve hatta twitter tikilerine sordum
daha böyle bir aforizma yazamadıklarını söylediler
ne çinde ne hindista ne laz bakkalda cevap bulamadım bu huyuna.

oysa cevap versen ne güzel olacaktı. yarın seni bize çağıracaktım.
ben jedi, sen padawan; ışın kılıçlarımızla sucuk pişirirdik ay yüzlüm.
çay da demlerdim sonrasında.
peki şeker ister miydin ?
belki çay sevmezsin diye şarapta almıştım.
içtikten sonra karanlık tarafa geçmezmiydik ?
geçerdik tabii,
sonra sen giderdin
uyurdun
siken tarafın mutluluğu ve yorgunluğuyla uyurdun
ve ben uykumu kaybettim sen uyuduğun andan beri
uykum kaçtı
sende mi brütüs ?


https://twitter.com/#!/birkibrityak





26 Mart 2012 Pazartesi

Kibrit Hakikati 30

hepimiz hayal kurabilen varlıklar olduğumuza göre bu gece soruma cevap verin hacılettolar,
acaba kurduğumuz hayallerde yaptığımız seçimler belirleyici olur mu ?

mesela ansızın gelen bir gece, gündüzünde her şey tam takır takılıyo. ne bilim kiminiz okulda, kiminiz çalışıyo, kiminiz hasta, bir kaçınız siki taşşağı kaşıyarak geçirdiniz diyelim o günü; sonra yatmaya karar veriyorsunuz. ardından öyle kabız bir hayal kuruyorsunuz ki iki paket sigara içe içe blog'a yazma gereksinimi duyuyorsunuz.

çok kısa bir huyumu özet geçicem, bana bir soru sorulduğunda cevap veremezsem günlerce onu düşünmem ama aklıma gelirsede ne zaman olursa olsun, ne şekilde olursa olsun cevap veririm.

geçen sordu bana sen hiç aşık oldun mu diye ?
dedim oldum
ya sen diye sordum
hayır dedi
ayrılınca anlarsın dedim, üstelemedim. çünkü ben ilk aşık olduğum kız beni terkedince savrulmuştum.
üç sene ne sikime savrulduysam, savrulduğum kadar güvenimi kaybetmişim

devam etti aşık olmak nasıl dedi, inceden inceye akciğerlere yürüdü
bi ton gereksiz lafa limon sıktım, saçmaladım. pek ayıkta değildim.
böyle bir şey falan dedim, ardından öptüm. o an romantik falan sandım amınakoyim napim.
yine bi sikim anlamadı, filmdeki hıyarlara benzetti sanırsam.

ne bilim şimdi kafayı yastığa koyunca aklıma geldi de

sanırsam aşık olmak balataları sıyırmak gibi bir şey 
böyle kafayı yastığa gömdüğünde gördüğün şey aşık olmak
uyandığında akla gelen ilk şeyde olabilir 
yatağının sana çok büyük gelmesi gibi bir şey 
çok fazla hareket etmenin rahatsız etmesi seni
çünkü sen olsaydın daha rahat uyuyabil diye siki götü kasardım
bir kez olsun yanımda yatmanı istemek gibi bir şey
sensiz geçen gecelerde bir daha uyuyamamaktan korkmak
acaba hangisi seçerdim diyebilmek
sonra onla bir kez uyuyabilmeyi seçebilmek sanırsam hacı

bunların hepsi milyon tane tarifinden biri aşk denen zımbırtının
bana göre bu dalganın en hakikatli tarifi;
gecenin bir körü ödül olarak müneccim siki vereceklermiş gibi sigara içe içe bunları yazmak

sen yazdın mı hacı ?
gece nöbetlerinde kahvelerle muhabbet koydun mu ?
bugün napmıştır acaba amınakoyim dedin mi ?

yazmadın
geceleri götünü devirdin horladın
bir sikimde merak etmedin

bunları düşündüklerini bilmiyormuş gibi yapayım, çünkü öğrenirsem çok üzülürüm
öğrenirsem aşk denen bi cacıkta kalmaz
bildiğin halde bilmemezlikten geleceksin aşıksan
bu işin kuralı bu
tıpkı bir babanın oğlunun sigara içtiğine inanmaması gibi.

iyi geceler hacılettolar.
bu geceyi led zeppelin gecesi ilan ettim sizden habersiz, hoş görün.

whole lotte love 
babe i'm gonna leave you
all my love

,
https://twitter.com/#!/birkibrityak 


16 Mart 2012 Cuma

DOLMABAHÇEDEN Mİ ESER RÜZGARLAR ?

yaktı bir kibrit çocuk, arkadaşlarının lakabıyla kibrit çocuk.
karşı masadan öfkeyle bir kız esiyordu adeta
dolmabahçe tarafından aldığı rüzgarla esiyordu nevizade sokaklarında
üfledi... akabinde söndü kibrit
kız birasından uzattı, çocuk ise bir tane kız için sardı
sanki biraz önce esen kız tek bira uzatmasıyla gecenin rüzgar gülü olmuştu
her zaman ilk tanışmalarda sesli gülüşmeler olurdu
oysa ikiside aynı arkadaşın davetiyle gelmişti nevizade partisine
rüzgar kız; kağıt tüketicisi
kibrit çocuk; şiringaların babası olmuştu
bunu gören hayırsever arkadaş; kafa dağıtma amaçlı partiye icabet edilmesini beklemişti gençlerden.

gecenin sonu pek çok zaman bellidir,
rutinden şaşmaz;
çift yastık
tek yatak
çekmece plastikleri
envayi çeşit şiringa ve yatak altı çimenlerinden oluşurdu
yine aynı ortam görünürdeydi.

dolmabahçe tarafından esen rüzgarla gelen kız,
çok ağır olmayan kibritide bünyesine katıp yoluna ortak etmişti
kibrit çok ucuzdu
lakin biraz yanmasına izin verirsen canını çok acıtabilirdi
sanırsam izni almıştı kibrit çocuk, gece çok iyi parlamıştı.

kibritin sönmesiyle ortam pek bir karanlık olmuştu,
rüzgarında dinmesiyle pek bir uyku haline bürünmüşlerdi.

kargalar ise daha yeni başlamışlardı işe,
işleri bitmeden uyanmıştı gecenin yorgun yolcuları
gece bir bütün olan bunlar,
sabah sırt sırta vermişlerdi
hani iki kişinin birbirine bakmayarak uyanık olduğu anlar vardır ya
işte tam da o andı, ikiside düşünüyordu
ne düşünüyorlardı paradoks kıvamında kalsın,
peki kız neden o geceye ihtiyaç duymuştu ?

kendimizi kandırmayalım be, kimse sarhoşken tam kontrolü kaybetmez
şiringa afro katar bünyeye, cigara hisleri güçlendirir
alkol ise hiç bir sikim değildir,
sadece utanılan gecenin dostlara atlatırken bahane bulma yoludur.

kız neden ordaydı be canlar ?

acaba eski sevgilisinden ayrılınca ilk bulduğu kargaya domalmak mı rahatlatacaktı onu ?
bu karga sikince kızı, kız rahatlayacak mıydı ?
ailesinemiydi yoksa tavrı ?
arkadaşlarına mıydı lan ?
bunlar soktular ya kafasına ''yok ya o erkek gidince ne olacak '' tribini
kızda ''bak bi sikim olmuyor''' demek için mi gitmişti
gerçekten ayık mı değildi ?
çok mu film izlemişti yoksa ?
yattığı erkeğe mi canı sıkılmıştı acaba
peki soruyorum size erkek yatağa atma derdindemiydi ?
o kız hiç kibrit çocuğun yaşadığı gerilimleri yaşamış mıydı ?
eski manitayı görünce sohbetten kaçmışmıydı ?
kaçmasının sebebi kızın yeni sevgilisini görmek istememesi olmuş muydu ?
herkese derdini anlatmış mıydı kız ?
veya en basit soruyu soruyorum size,
kız ağlasa üzüldü olacaktı
peki kibritin ağlamaya hakkı yok muydu ?
kız içince istediği erkeğin adı haykırabilecekti,
nasılsa her türlü erkek yüz üstü bırakmıştı
çünkü hiç kimse sikipte sikilen, kibrit gibi parlayanlara acımazdı
çünkü erkek içipte haykırırsa sevdiğini, adı sapık kalacaktı
gecenin çakalı kızdı

sırt sırta vermişlerdi sabah
çocuk kahvaltı ister misin diye sormuştu
kız zamk kadar yapıştırıcı hayat kadar apıştırıcı bir şekilde ''hayır'' demişti
çocuk zorlamadı
aklına anılarından başka bir şey gelmiyordu
zaten anılarında ''hayır'' lafını çok duyduğu için o yatakta tek değildi
belki bir ''evet'' duysaydı'' kibrit'in senelerce yanmak için sabretmesine sebep olacaktı
kibrit daha kimseyi yakamadan söndürülmüştü

anı dedikleride anı olsa
günlerden bir gün kibrit sevdiği kıza kahvaltı isteyip istemediği sormuştu
gülüyordu sorarken, çünkü çok seviyordu
kız kibrite bakıp, sertçe hayır demişti
kibrit yatağa dönüp sarılmak istediğinde, kız yataktan çıkmıştı
nereye dedi bizim kbrit
nereye olduğu önemli değil, seninle değilim artık demişti kız
bitmişti işte, oysa kibrit gece iyi parlamıştı
sabahın ışıklarıyla çabuk sönmüştü
kibriti kırıp küllüğe gömmüştü kız.

işte tam da bu sabah kibiritin duvara bakıpğ düşündüğüde buydu
kibrit,
öpmeye kıyamadığı 'kızın' dudağına attıran hödüğü düşünüyordu
2 paket sigara içe içe düşündüğü kızı özlemişti sanırım

peki dolmabahçeden esen rüzgar?
kız çok mu derin bakardı sabahları,
kendine mi acındırırdı yoksa,
sanırsam rolüne adapte olamamıştı
''bir posta daha gider miyiz''
sorusu konsantre olmasını engelliyordu.

çocuk bunu anlayıp tekrar ve tekrar hatıralara daldı
kibrit fena halde elini yaktı

Betigül Kaya
Kibrit Hakikati

İyi geceler.

16 Şubat 2012 Perşembe

PALYAÇO ÇOCUK

Meslek yüksek okulunu birincilikle bitirmişti,
kimisi sınıf arkadaşlarının kopyasıyla mektepi bitirdiğini
kimi ise asık görülmeyen suratının kudretine kapılan öğretmenlerin torpiline geldiğini iddaa ederdi
olsundu, bir kişinin bile sikindeyse bu olay tek başına yaşamak anlamsız olurdu
oysa bugün toprağa verdik kendisini
ne yalan söyleyeyim çok ağladım abiler
her günaydın dediği sabaha inat gözyaşı eşliğinde karanlığı getirdim bu sabah
çok yeminler etmiştik biz onun hatrına, ve çok kişi olarak bugün kabrinde aynı yeminleri tutamadık
onu saygımız sonsuzdu lakin yapabileceğimiz hiçbir şey de yoktu
valide sultana teselli amaçlı yanına gidip 'artık senin birden fazla evladın var' dedim
üzgündü,
anama söver gibi kafasını kaldırıp baktı
kendimi görevli hissetiğimden midir acep
peder bey'e gittim 'biz onu yaşatacağız hep güleceğiz abi' dedim
nasibimi almıştım
bazen kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlar vardır,
nasıl sövse bilemedi
anlamıştım ben ne demek istediğini; çok ağır konuştu
zaten çokta haklıydı kimse onun kadar düzgün şeritlere yayılan kırmızı boya süremeyecekti ağzına,
ve kimse onun kadar asık suratlı olamayacaktı
üstüne üstük asık suratına inat kimse onun kadar güzel gülemeyecekti
toprağı bol olsun merhum kardeşimizin

hayatını anlatmaya gerek yoktu,
lisede 5 yakın arkadaştık
her sabah kahvaltılıkları poşetlere sote eder okulun yakınında parselli parkta patlatırdık
tam giriş ziline ayarı vererek sigaralarımızı yakar en son biten sigarayla okula girerdik
bütün paketlerini ona verirdik, çünkü kimse büyüğünün üstünü arayamazdı
senelerdir tanımıştık artık birbirimizi, öğretmen cümleye falso verince hızlı atağa çıkmak bile güldürmezdi bizi
hatta o kadar vaktimiz geçmişti ki beraber rastgele biri soru sorduğunda kim üşenmiyorsa o cevap verirdi
günlerden bir gün esas oğlanımız aşık olmuştu,
bundan öncede çok aşklar geçmişti başımızdan
hepimiz tökezlemiştik kalp denen taşa
ancak onun aşık olduğu anımsamıyordum
o hep ellerimizden tutan abi niteliğinde yaklaşırdı bize
tabi işler böyle olunca
elimizden tutan hep o iken sevmek güzeldi,
ancak onun aklına da sevda denen dalgayı sokunca sonra bir daha toparlanamadık
tavsiye vermek bizim haddimize değildi, o 17 senedir 8 yaşındaydı, 8 senedir ise 70 yaşında bir adamdı...

bir palyaçonun ölümü nasıl mutsuz ederse sizi, bizi de o kadar rahatsız etmişti zamansız gidişi
bize hep söylerdi, mesleklerin iki türlü görevi vardır diye
birincisi bir düzen kurduğumuzda veya tam düzensizliği ortasındaysak geçimimizi sağlamak
ikincisi herkesin kişilik olarak bir mesleği yansıttığıydı
ben onun için hırsızdım
sanayi kısmında fikret vardı, tornacıydı o da
elektrik kısmında da birol vardı emekliydi o
çilekeş geçen günlerden ssk'sı vardı
ben demiyorum bunları o söylüyordu
biz de palyaço derdik ona
o sadece gülmek için gülerdi, biz ise o her güldüğünde gülüşünün karesiyle çarpılıp sevinirdik
oysa hepimiz bilirdik ''aşık olmak mı? aşık olunmak mı ?'' sorusuna
genç yaşımızın tecrübesizliğinden mi bilinmez, ikisi beraber olmaz diye cevabı yapıştırmıştık
genelde de okul çıkışı kafelerinde aşık olanlar kısmına oturur papatya falları bakardık.
o ise tek taraf olmanın güzelliklerini anlatırdı bize.

dün geceydi, okulun partisi vardı
tutuldum demesiyle beraber tutunacağı dala kondu
kimsenin ciddiye almadığı ama arkadan çalan müzikler vardır ya abiler
bu müziğin eşliğinde tutunduğu dal olan kızla konuşmaya başlamıştı
biz ise çakozlamasın diye sohbet eder gibi yaparak onu izliyorduk
kız ne içerse aynısından bizim arkadaşta içiyordu; allah tahsilatını affetsin
çok tekila, az cila, iki duman, dört miligram
artık ikiside sadece beraber olmak istedikleri kişileri görebileceği kıvama gelmişti
odaya çıktılar
yukarda kudretli bir sevişme olmalıydı
müzik değişmişti
müzik değişirse dansta değişirdi
ancak devamını ben bilemem,
ufak bir kaşıkta kaynatma işlemi sonrası sızmıştım ben de
ama bugün anladım ki sonsuz kere söylenmiş 'keşke'lerin kralından sipariş vermiştim
aslına bakarsanız ben küçükken keşke diyemez teşke dermişim
acaba yine teşke desem o kızı hiç görmemiş olur muydu ?
teşkeler diyarına adım atmıştım, zil sesi ayarına uygun bir de sigara yakmıştım
merhumun naaşına bakıp ağlıyordum, cesetten uzağa külledim
bu çabamı görse surat ifadesini değiştirmez kesinlikle yine teşekkür ederim derdi; gülüşüyle

son kez karşımda duruyordu, önsevişmede bozulan makyajı
pastel renklerin altında kalan morluklar
yatağın altından çıkan plastikler
kolundaki iğne izleri;
artık ölmüştü ilk defa
bardak gibi bir kalbi vardı, ve kalbi yere düşmüştü
dünyanın en babayiğit, en giderli tutkalı gelse eski haline getiremezdi o kalbi
bizim arkadaş varvolana aşık olmuştu,
öldüren aşık olması değildi ancak
bizim kız var olan yerine bizimkini koymuştu, bir de utanmadan öpücükler kondurmuştu
bizim çocukta sanırsam buna çok bozulmuştu
sabah akan makyajını bir daha tazelememek üzerine silmişti
gülmediği ilk gün olarak yeni bir hayata başlamıştı
bugün o palyaço arkadaşım ile kendisinin cenaze namazındaydık
ikimizde hüngür hüngür ağlıyorduk
hem de beraber ağladığım kişi, öldüğü için ağladığım kişiydi
kafamda karışmadı değildi

kendisine verdiğimiz sözü tutamıyorduk
o da tutamıyordu zaten
çok fazla söze gerek yoktu canlar
biraz eksik gibiyiz artık
o olmayınca olmuyor,
ama eğer bunları okuyupta biraz gülümsediyse diğer taraftan
bütün kalbimiz seninle olsun palyaço çocuk
yeni hayatın gönlünce olsun, artık öldün
ve artık istediğini sevebilirsin

toprağın bol olsun palyaço çocuk


''kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi
bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım'' Tugut UYAR

Konuşmak-Yasemin Mori
Aslında Bir Konu Var-Yasemin Mori
Mutsuz Punk-Yasemin Mori